NİĞDELİ ALİ ÇAVUŞ’A VEFA BORCUMUZ VAR
Bazı kahramanlıklar vardır, sadece cephede değil, kalpte yaşanır.
İşte Niğdeli Ali Çavuş’un hikâyesi de tam olarak böyledir. Sessiz, gösterişsiz ama yüreği vatan sevgisiyle dolu bir Anadolu yiğidinin destanıdır onunki.
Balkan Savaşları’ndan sağ salim döndüğünde, memleketi Niğde’ye yerleşip ailesini kurmuştu. Ancak memleketin dört bir yanında savaş yeniden başlamış, Çanakkale’den kara haberler gelmeye başlamıştı. O, vatanı için bir kez daha silah kuşanmaya karar verdi. Yürüyerek Çanakkale’ye gitti.
Orada, Mecidiye Tabyası’nda görevlendirildi. Ve o büyük günde, Seyit Onbaşı’nın sırtladığı 276 kiloluk mermiyi topa yerleştirmesine yardım etti. O mermi, düşman gemisinin bacasına isabet etti ve savaşın gidişatını değiştirdi.
Niğdeli Ali Çavuş, bu milletin kaderine dokunan adamlardan biriydi.
Ama bugün, adı unutulmuş, izi silinmiş durumda.
BİR MEZAR, BİR İSİM, BİR SESSİZLİK
Ali Çavuş’un mezarı, Bor ilçesine bağlı Kürkçü köyünün koy mezarlığında mütevazı bir taşın altında yatıyor. Ne bir tabela var, ne bir yönlendirme… Ne adını taşıyan bir okul, bir cadde, bir kültür merkezi… Ne de adına dikilmiş bir anıt.
Onun taşıdığı mermi, bir milletin istiklaliydi. Bugün ise ona karşı olan suskunluk, bir vefasızlığın utanç verici göstergesi.
Ailesi ve köy sakinleri haklı olarak soruyor:
“Ali Çavuş’un adı neden unutuldu?”
“Neden bir anıtı yok?”
“Neden onun hikayesi konferanslarda, okullarda anlatılmıyor?”
NİĞDE’YE YAKIŞMAYAN BİR UNUTUŞ
Niğde, Çanakkale Zaferi’ne onlarca yiğidini göndermiş bir şehir. O yiğitlerin arasında Ali Çavuş gibi isimsiz ama etkili kahramanlar vardı. Bugün ise onun adı, sessizliğe terk edilmiş durumda.
Niğde gibi kadim bir şehrin, kendi tarihî değerlerine bu kadar mesafeli durması kabul edilemez. Bu vefasızlık, sadece bir kişiye değil, tüm geçmişimize karşı işlenmiş bir eksikliktir.
VEFA GECİKMEZ, GECİKİRSE ANLAMINI YİTİRİR
Bu topraklara 276 kiloluk bir merminin değil, yüreğini taşıyan bir adamdan söz ediyoruz. Adı yaşatılmadıkça, bu şehrin vicdanı da tam olmaz.
Bir taş konulmalı mezarına, bir büst dikilmeli adının önüne… Ama en çok da yüreklerimize kazınmalı onun hikâyesi. Çünkü bazı isimler, sadece tabelalarda değil, milletin hafızasında yaşar.
O hafıza şimdi sustuysa, uyandırmak da bizim görevimizdir.
Geç kalmadan… Unutulmadan…
“Yiğidi unutursan, toprağın dile gelir.”